Her Güne Bir Hadis

***Bir Garip İnsan***

Sırat

SIRATTAN GEÇİŞ

 
               
Sırat Köprüsü  24.08.2006
                
Amellerin Sıratta Faydası  12.12.2009
                
Sırat Köprüsünde Takılanlar Olacak  14.11.2006
                             

Sırat Köprüsü   Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere ille oraya (cehenneme) uğrayacaktır. Bu, Rabbinin üzerine kat’i olarak aldığı, kaza ettiği (bir şey) dir. Sonra takvaya erenleri kurtaracağız, zalimleri ise orada diz üstü düşmüş bir halde bırakacağız.” (Meryem; 71-72) Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: “Cehennem üzerine sırat köprüsü kurulur. Bu köprüden, ümmetiyle ilk geçecek olan peygamber benim. O gün peygamberlerden başkası konuşamaz. Peygamberler de: “Allah’ım ümmetime selamet ver, sen onları koru!” diye dua ederler. Cehennemde demir çengeller vardır. Seden ağacının dikenine benzerler. Yalnız bunlar çok büyüktürler. Büyüklük derecelerini yalnız Allah bilir. Herkesi isyanına göre cehenneme çekerler. Onlardan bir kısmı ameline göre helak olur, yok olur, ateşte erir. Bir kısmı hardal tanesi kadar kalır ve sonra kurtulur.” (Buhari, Müslim) 

   Sırat köprüsü, mahşer gününde cehennem üzerine kurulan köprüdür. Dünyadaki köprüler sabit ve herkes için aynı olmalarına karşı, ahiretteki bu köprü kişilere ve onların amellerine göre değişkendir. 

   Çünkü o takva sahipleri için en güvenli köprü durumundadır. Fısk ve fücur ehli için ise, hadis-i şerifte ifade edildiği gibi; “Kıldan ince ve kılıçtan keskindir.” (Ahmed b. Hanbel, Beyhaki) 

   Ateş çukurunun üzerine kurulan bu ince, keskin köprüyü görmek, sonra onun üstünden geçmek zorunda kalmak, inkarcı ve günahkarlara binlerce ölümden beter olan korkuları bir arada yaşatır. Bu korkularda boşa gider. Çünkü, bu insanlar köprünün değişik yerlerinden yuvarlanıp cehenneme düşerler. Veya cehennemden çıkan katran gibi siyah bir kelle, kuşun yemini kapması gibi bu insanları tek tek ağzına alıp cehenneme indirir. Ya da zebaniler çengel atıp onları baş aşağı çekerler. 

   İbn Mes’ud (R.A)’ dan rivayetle Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: “Allah evvelkileri ve sonrakileri, (yani bütün insanları) o belirtilmiş gündeki -kıyamet günündeki- duruşma için toplar. Kırk sene ayakta, gözleri hayret ve dehşetle bakar oldukları halde haklarında verilecek hükmü beklerler. Allah-u Zülcelal, bulutların arasında arşdan kürsiyle tecelli eder, sonra bir görevli melek şöyle seslenir: “Ey insanlar! Sizi yaratan, size rızık veren, kendisine ibadet etmenizi ve hiçbir şeyi ortak koşmamanızı emreden Rabbinizin, herbirinizi dünyada iken kulluk ettiği şeye kavuşturmasına razı değil misiniz? Bu Rabbimizin adaleti değil midir?” “Evet!” derler ve her topluluk kulluk ettiği ve dünyada gönlünü bağladığı şeye gider. 

   Dünyada taptıkları şeyler kendilerine gösterilir. Bunun üzerine onlardan bir kısmı dünyada iken taptıkları güneşe, bir kısmı aya, bir kısmı taşlardan yapılma putlara ve kulluk ettikleri şeylerin benzerlerine giderler. 

   İsa (A.S)' ya tapanlara İsa (A.S)' nın şeytanı; Üzeyr' e tapanlara Üzeyr' in şeytanı gösterilir. Geriye Muhammed (A.S) ve onun ümmeti kalır. Onlar için de Rabbü’l Alemin tecelli ederek onlara yaklaşır ve: “Niçin siz de insanların gittiği gibi gitmediniz?” buyurur. “Bizim göremediğimiz bir ilahımız var.” derler.  “Onu görseniz tanır mısınız?”  “Onunla bizim aramızda alamet (nişan) vardır. Onu görsek tanırız.”

   “O alamet nedir?”

   "Açılacak olan perdedir.”  Tam o esnada perde açılır. 

   “Bütün müşrik olanlar, gösteriş yapanlar yere kapanırlar. Geride sığır boynuzu gibi, boynuzları olan bir grup kalır, secde etmek isterler fakat yapamazlar. (Gözleri düşkün bir halde kendilerini bir zillet saracaktır.) Halbuki vaktiyle (dünyada) başları selamette iken secdeye çağırılıyorlardı da kabul etmiyorlardı.” (Kalem; 42-43) 

               Sonra Allah-u Zülcelal mü'minlere: “Başınızı kaldırın” diye emreder. Başlarını kaldırırlar. Allah amelleri nisbetinde nurlarını verir. Onlardan kimine büyük bir dağ gibi önünde giden; Önünü aydınlatan nuru verilir. Kimine bundan daha küçüğü verilir. Kimine de nuru, hurma ağacı büyüklüğünde, kimine bundan daha küçük... Onların sonuncusuna ayak baş parmağını gösterecek kadar nur verilir. Nuru bir aydınlatır bir söner, önünü aydınlatınca bir adım atar, sönünce durur. Allah-u Zülcelal Hazretleri onları cehennemin yanından geçirir. Hatta cehenneme kılınç ağzı kadar yaklaşırlar. 

   Allah-u Teala “geçin” diye emreder. Nurları oranında süratle geçerler. Onlardan kimi göz açıp kapayacak kadar bir zamanda, kimi şimşek gibi, kimi bulut gibi, kimi yıldızların kayması gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi atın koşuşu gibi geçerler. 

   Kimi de -normal bir insanın- yaya olarak yürüyüşü gibi gider. Nuru ayağını görecek kadar verilen kimse yüzü elleri ve ayakları üzerinde başını ayağına doğru eğer. Bir eli sürüklenir, bir eli -bir yere- takılır. Bir ayak sürüklenir, bir ayak bir yere takılır. Derken yanlarına oradan kurtuluncaya kadar cehennem ateşi dokunur. Güçlükle geçer kurtulunca cehennemin kenarında durup: “Hiç kimseye vermediği nimetleri bana veren Allah-u Zülcelal'e hamdolsun. Cehenneme yaklaşmışken beni kurtardı.” der. Cennet kapısının yanındaki nehre götürülür. Orada yıkanır. Cennettekilerin kokusu ve renkleri ona gelir. Kapının aralığından cennette olanları görünce:

   “Rabbim! Beni cennete koy!” der. Allah Teâlâ:

   “Ben seni cehennemden kurtardım, -şimdi- cenneti mi istiyorsun?” 

   “Ya Rabbi! Benimle cehennem arasında bir perde yarat ki, cehennemin sesini işitmeyeyim.” diye yalvarır. -Sonra- cennete girer. Önünde yükselen bir makamı görünce: “Rabbim! Bu makamı bana ver.” der. Hak Teala: “Onu verince başkasını istersin.” buyurur.

   “İzzetine yemin ederim ki, başkasını istemeyeceğim, Ondan daha güzel makam mı var?” der. Orası kendisine verilir, oraya yerleşir. Onun ilerisinde başka bir makam görür ki, önceki gördüğüne nisbetle çok daha üstündür. 

    “Rabbim! Bu makamı bana ver.” 

    “Onu verince başkasını da istersin.”

   “Kudretine yemin ederim ki, istemem. Oradan daha güzel hangisi var ki?” Orası kendisine verilir. Oraya yerleşir ve susar. Allah-u Zülcelal:

   “Niçin sustun?” buyurur.

   “Rabbim! Senden çok şey istedim. Daha fazlasını İstemeye utanıyorum.” 

   “Sana dünyanın on misli kadar versem istemez misin, razı olmaz mısın?”

   “Sen kudret sahibisin, benimle alay mı ediyorsun ?”

   “Hayır, gerçek söylüyorum. Ona gücüm yeter. Beni insanlara ulaştır.” der. Hak Teala: 

   “İnsanların yanlarına git.” buyurur. Cennette hızla yürür, insanlara yaklaşınca ona, İnciden yapılmış yüksek bir köşk gözükür. Hemen secdeye kapanır. Allah-u Zülcelal:

   “Sana ne oluyor? Başını kaldır.” buyurur.

   “Bana Rabbim gözüktü.” der. Kendisine:

   “Orası senin makamlarından, köşklerinden bir tanesidir.” denilir. Sonra bir adama gelince ona secde etmek için hazırlanır. Ona:

   “Dur, -secde etme-” denilir.

   “Senin meleklerden biri olduğunu sanıyorum.” 

   “Ben senin hazinedarlarından ve hizmetçilerinden birisiyim. Emrimde bin kahya var.” der. 

   Hemen önünden yürür, ona köşkün kapısını açar. Köşk; köşkün tavanları, kapıları, kilitleri ve anahtarları oymalı incidendir. Onun karşısında kırmızı yakutla işlenmiş yeşil cevherden yetmiş kapılı bir köşk görünür. Her kapı, rengarenk pırlantalarla işlenmiş, yeşil cevahirden bir salona çıkar. Oralarda koltuklar, yataklar nadide güzel eşler, hizmetkârlar, güzellerin üzerlerine giydiği yetmiş kat ince elbiselerin altından bacaklarının iliği görünür.

   Kendileri de o kadar güzel olurlar ki, birbirlerine baktıklarında ayna gibi vücutlarından kendilerini görürler. O güzel simalardan bir an gözünü ayırıp tekrar bakınca yetmiş kat daha güzelleşmiş görür. O, dilbere:

   “Gözüme yetmiş kat daha güzelleşmiş görünüyorsun.” der. O da: 

   “Sen de benim gözüme yetmiş kat daha güzelleşmiş görünüyorsun.” diye karşılık verir. Kendisine: 

   “Karşına bak” denilir. Bakınca:

    “Görebildiğin yüz senelik mesafeye kadar olan herşey senin mülkündür.” denilir.

    Bu hadisi dinleyen Hz.Ömer (R.A): “Ey Ka'b! Ümmü Abdin oğlu neler anlatıyor işitiyor musun? Cennet ehlinden en alt makamlarda olana bunlar verilirse, makamı yüce olana neler verilir?” dedi. O da:    “Ey Emir'el Mü'minin! Onlara gözlerin görmediği, kulakların işitmediği şeyler verilir.” dedi ve hadisi zikretti. (İbn Ebi'd-Dünya, Taberani, Hakim)

   Evet Sırat Köprüsü'nü geçen insanlar için böyle mükafatlar vardır. Bütün insanlar cehennemin üzerine kurulan sırat köprüsünden mutlaka geçecektir. Bu köprünün başı haşr mevkifinde, sonuda geniş bir sahanın bitişiğindedir. Merdivenleri vardır. Onunla cennet kapısına çıkılır. Onun uzunluğu İbn Hacer’in Fethu’l-Bari isimli eserde belirttiğine göre yirmibeşbin senedir.

 


Hz. Peygamber (sav) hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Cehennem üzerine sırat köprüsü kurulur. Bu köprüden, ümmetiyle ilk geçecek olan Peygamber benim. O gün, Peygamberlerden başkası konuşamaz. Peygamberler de: ‘Allah'ım ümmetime selamet ver, sen onları koru!’ diye dua ederler. Cehennemde demir çengeller vardır. Seden ağacının dikenine benzerler. Yalnız bunlar çok büyüktürler. Büyüklük derecelerini yalnız Allah bilir. Herkesi isyanına göre cehenneme çekerler. Onlardan bir kısmı ameline göre helak olur, yok olur, ateşte erir. Bir kısmı, hardal tanesi kadar kalır ve sonra kurtulur.” (Buhari, Müslim)

Sırat köprüsü, mahşer gününde cehennem üzerine kurulan köprüdür. Dünyadaki köprüler sabit ve herkes için aynı olmalarına karşın, ahiretteki bu köprü, kişilere ve onların amellerine göre değişecektir.

Çünkü o, takva sahipleri için en güvenli köprü durumundadır. Fısk ve fücur ehli için ise hadisi şerifte ifade edildiği gibi: “Kıldan ince ve kılıçtan keskindir.” (Ahmed bin Hanbel, Beyhaki)

Hâkim şöyle rivayet etmiştir: “Bir de sıratta, cehennemin üzerine kurulunca pek çok çengel ve dikenler kulun vücuduna takılır, parçalar, tırmalar. Allah dilediği kimseleri orada alıkor. Kişi kurtulup kurtulamayacağını öğreninceye kadar, kimseyi hatırlamaz.” (Hâkim)

Mademki bu olaylar bizim önümüzdedir öyle ise her insanın bunu düşünmesi gerekir. Bu olayları bize unutturan ve gaflete sürükleyen, dünyanın ve nefsin hevasıdır. Bu olayları yüz akıyla atlatmak için hepimiz mümin kardeşler olarak el ele verip Allahu Zülcelal'in ibadetinde bulunmamız gerekir. Daha ziyadesi O'nun rahmetine sığınmamız gerekir.

Seyda Muhammed Konyevi Hz. (K.S.)
 
İnsanlar Sırat Köprüsü'nden geçerken iki kısma ayrılacaklardır. Bir kısmına sadece ayak başparmağını gösterecek kadar bir nur verilir. Nuru önünü aydınlatınca bir adım atar, sönünce durur.  Bir ayağı sürüklenir, bir ayağı bir yere takılır. Köprüyü geçene kadar yanlarına cehennem ateşi dokunur. Bazıları köprüyü bu şekilde de geçemez. Onun üzerinde yürürken, demir kancalar onu yakalayıp cehenneme çekerler. Hatta bazıları ayağını atar atmaz cehenneme düşerler. Cehennem içinde feryad-u figan ederler.

   Bir kısmına ise, önünü aydınlatmak için dağlar gibi ya da hurma ağacı büyüklüğünde ya da bundan daha az bir nur verilir. Bunlar, dünyadaki amelleri, karşılığında verilen o nurlarının miktarına göre sırat köprüsünü süratle geçerler.

   Kimisi göz açıp kapayacak kadar bir zamanda, kimisi şimşek gibi, kimisi bulut gibi, kimisi yıldızın kayması gibi, kimisi rüzgar gibi, kimisi atın koşuşu gibi, kimisi de yaya olarak yürüyen bir insanın süratinde sırat köprüsünü geçerler. Bunlar kancalara ve dikenlere takılmazlar, cehennem ateşine düşmezler.

   Ey nefsim!

   Akıllı olan bir kimse gibi, Sırat Köprüsü'nden geçmenin dehşetini göz önüne getir ve onu iyice düşün.  Dünya ile sarhoş olan bir kişinin yapacağı şekilde, bu anlattıklarımızı sanki duymadın, okumadın gibi olma...

   Ey nefsim!

   Eğer sen dünya muhabbetiyle, keyf-ü sefasıyla sarhoş değilsen ve aklın yerinde ise, bu ikisinden kendine faydalı ve selametli olanı seç.

   Eğer sana dağlar gibi bir nur verilmesini, Sırat Köprüsü'nü şimşek gibi, bir yıldızın kayması gibi ya da rüzgar gibi geçmeyi istiyorsan, kancalara takılmamayı ve cehennem ateşine düşmemeyi istiyorsan, söylediğimiz programa uy ve Allah-u Zülcelal'e itaat et!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol